27.06.2006

MÜREKKEP TESİ GİBİ: MATRIX

MÜREKKEP TESTİ GİBİ…

Herkesin hayatına damgasını vurmuş bir film vardır elbet... Hatta çoğu zaman sevdiğimiz filmleri sayarken “bir”in oldukça üzerine çıktığımız için, bir bakarız ki kocaman bir liste duruyor karşımızda... “En sevdiğin film hangisi?” sorusunu yöneltene celâllenme durumuna bile geldiğimiz olmuştur belki, kim bilir? Şimdiden söylemeliyim ki; aslında bu bir vefa yazısıdır, en sevdiğim, en hayranlık duyduğum filme!
Matrix, bir çok soruyu “sorma” misyonunu üstlenmiş bir film. Elbette tüm bu soruları sormamıza sebep olurken, tabiri caizse tam anlamıyla “çuvallayabilirdi”. Ama hayır! Neo isabetli bir karar vererek Platon’un “idea”lar dünyasının kapılarını ardına kadar açmaya karar verdiğinde, insanoğlunun tarih boyu en çok cevabını aradığı tüm soruları art arda sormayı (ve sordurmayı) başararak, filmin bu zorlu görevin altından başarıyla kalkabilmesini sağlıyor. Platon’un ünlü mağara alegorisinde, hayatının başından beri doğduğu mağaradan dışarı çıkmamış olduğu farz edilen “mahkumlar” mevcuttur. Ellerinden ve ayaklarından bağlanmış olan bu mahkumlar, mağarada yanan ateşin yarattığı yapay ışığın önünden geçen her şeyin mağara duvarına yansıyan gölgesiyle yetinmek zorunda kalırlar. Mahkumlar “gerçekleri” değil, gölgeleri seyrettikleri için, şahit oldukları bu durumu mutlak gerçeklik zannederler. İşte Matrix’in sorularından bir çoğu daha bu noktada ortaya çıkar: Yaşadığımız “yer” neresidir? Algıladığımızı zannettiğimiz dünya gerçek midir? “Akıl hapishanesinin mahkumlarının”, “gerçeği” algılayabilmesi mümkün müdür? Filmin felsefi temeli, sorular devam ettikçe bir çok noktaya açılım yapar: Eğer gerçek zannettiğimiz her şey bir yalandan (rüyadan, halüsünasyondan, bilgisayar simülasyonundan vesaireden) ibaretse ortada bizi aldatan, bizimle dalga geçen ve tüm bunları bir gerçeklik gibi algılamamızı sağlayan bir “güç”ün varlığı ihtimali mi söz konusudur? İşte, bu aldatan tanrı (güç) ihtimalini Descartes “Kötücül Deha/Evil Genious” olarak tanımlıyor. “Kötücül Deha”, Descartes’in ünlü “Düşünüyorum, o halde varım!” önermesine ulaşırken geçtiği basamaklardan biridir. Neo, sorgulamayı reddederek kırmızı hapı seçseydi, varlığı hakkında düşünmeyecek ve bir bilgisayar simülasyonun içinde varolacaktı, (yani varolmayacaktı!) Kendine ait, “yönlendirilmemiş” bir hayatı olmayacaktı. Filmin dayandığı felsefi temeller bu kadarla da kalmayarak, Budizme ve Nihilizme doğru da bir çok açılım yapıyor. Yoksa Matrix üzerine bir çok yazılar yazmış, ünlü felsefeci Slavoj Zizek’in dediği gibi, herkesin kendi görmek istediğini gördüğü ve bir çok çıkarım, benzetme yapmaktan kendini alıkoyamadığı bir mürekkep testi midir bu film? Matrix’in tüm bu göndermeleri “tesadüfi” bir şekilde yaptığını düşünmediğim için, Neo’un kendine sorduğu soruları size sormaya devam edeceğim... Filmin felsefe ile olan bağının dışında çok mitolojik hikaye ve masalla ilişkisi de mevcuttur. Lewis Carroll’un “Alice Harikalar Diyarında”sında ki küçük ve tüm dünyadan habersiz (dünya hakkında hiçbir şey bilmeyen) Alice gibi, Neo’da “beyaz tavşanı” takip ettiği için düşer bu gayya kuyusuna! Alice, Harikalar Diyarında yaşadığı maceranın devam öyküsü olan “Aynanın İçinden” de bir aynanın öteki tarafına geçerek yeni maceralar yaşar (Kahin’i ziyaret eden Neo’nun arkasında kalan televizyon ekranında otoyolda karşıdan karşıya geçmekte olan bir sürü tavşan görünür). Neo’un Matrix’in bir parçası olduğunun farkındalığına vardığı anın, bir aynanın form değiştirmesiyle kendini gösterdiğini düşündüğümüzde, filmin sadece “harikalar diyarı” ile değil, “aynanın içinden” ile de bağı olduğunu görürüz. Filmin edebi göndermelerinden bir diğeri Trinity’nin Neo’yu -tersine çevrilmiş bir “Uyuyan Güzel” gibi- uyandırması sahnesinde mevcuttur. Sıra mitolojik ve dini göndermeleri saymaya geldiğinde ise liste daha da uzar. “The One” olan Neo (ki bu iki kelime ayrı harflerden meydana gelmektedir) ile İsa Mesih arasındaki (Üstelik Neo’nun Matrix’teki adı Anderson’dır ve bu isim “Son of man” anlamına gelmekte ve İsa’ya referans vermektedir) imgesel benzerlikler dikkati çeker. “Baba-oğul-kutsal ruh” üçlemesinin adı olan Trinity ve şeytanın adlarından biri olan Lucifer’den türetilmiş olan Cyhper bu Hıristiyan imgelerini tamamlar (Ancak bu konudaki bir diğer yorum, Cyfer’ın İsa’ya ihanet eden Judas olduğudur). Trinity, Neo, ve Cyper arasındaki bağ sadece bu kadar da değildir. Trinity =3, Neo=1 anlamına gelirken, Cypher Latince’deki 0’un karşılığıdır (ayrıca ajanlar da 3 kişidir). Filmde birkaç noktada karşılaştığımız kapı numaraları ya 101 ya da 303’tür. İnsanın aklına bu noktada peki ya 2 ne olacak demek geliyor? Muhtemelen bu soruya üçlemenin devam filmlerinde cevap bulacağız. Filmde geçen Nebuchadnezza adlı gemi adını, İncil’de “Krallar Kitabı”nda geçen Babil imparatorundan alır. Babil kralı Nebukatnezar, İ.Ö. 597 yılında Yahudilerin başkenti Kudüs'ü ele geçirdiğinde halkın ileri gelenlerini Babil'e götürdü. 586 yılında kenti yıktı ve halkın çoğunu Babil'e sürdü. Yahudilerin orada kaldıkları bu 70 yıllık dönem `Babil Sürgünü' olarak bilinir. Matrix (Latince "rahim" anlamına gelir) ve Zion arasındaki ilişkinin bu hikayeye gönderme yapıyor olması kuvvetle muhtemeldir. Filmde vaad edilen topraklar gibi sunulan ve son gerçek insanların yaşadığı söylenen Zion, inançlı kişilerin yaşadığı yer anlamına gelir ve İncil'de Hz. Davut'un "Tanrı'nın Kalesi" olarak adlandırdığı şehirdir. Filmde isimler üzerinde oynanan oyunlar sadece anlamsal değildir. Örneğin Neo’nun Matrix içindeki adı olan aNdErsOn, soyadıyla birlikte yazıldığında bir başka harf oyununa daha sebep olur: thOmas aNdErson. Ayrıca "Thomas" ismi “Kuşkucu Thomas” ile de ilişkilendirilebilir, çünkü Neo’da, tıpkı İncil’deki kuşkucu Thomas gibi (12 Havari’den biri olan Thomas, öldükten 3 gün sonra dirilen İsa’nın gerçek İsa olup olmadığından şüphe eder. Ancak İsa’nın yaralarını kontrol ettikten sonra inanır) gerçekten olup bitenleri anlayana kadar kafasında kuşkular taşımıştır. Filmde, kelimelerle yapılan bir başka oyun ise Neo’nun çalıştığı yerin adıyla ilişkilidir. Metacortex olan şirketin adı da Neo’nun adı gibi parçalara ayrılabiliyor. Meta-cort-ex, büyük-mahkeme-eski gibi bir anlamda mı kullanıldı (ki bu birazdan değineceğim mitolojik göndermelerden biri olan Olympos dağı ile ilişkilendirilebilir) yoksa beynin bölümlerinden biri olan cortex ile mi bu tam olarak belli değil. Ancak Neo’nun şirkette kendisini bulan ajanlardan kaçtığı sahne de arka planda bu sefer Meta Cortechs olarak görünen şirket adı kafa karıştırıyor. Bu durum ya Neo şirketten çıktığı anda, şirketin bütün “tanrısal” özelliklerini yitireceğini, sıradan “teknolojik” bir yer haline geleceğini söylüyor ya da Wachowski kardeşler bir şeyi gözden kaçırdılar anlamına geliyor. Ben kendi adıma bunun bir hata olmadığına inanıyorum (hataysa bile olsa, bu kadar ayrıntılı bir çalışmanın “nazar boncuğu” olur herhalde yapılan).
Yunan mitolojisinde uyku tanrısı anlamına gelen Morpheus, filmde de “uyku hali” gibi tasvir edilen (Trinity’nin Neo’yu uyuyan güzeli uyandırır gibi öpmesi de “uyku hali” gibi sunulduğunu destekler) simülasyonun denetleyicisi gibidir. Neo’yu bulmaktan sorumlu olan kişi odur. Thomas Anderson’un “The One” olduğundan emindir ve bu durumu onaylaması için Neo’yu Kahin’e götürür. Delphi’deki Apollon tapınağı kahinleri gibi 3 bacaklı bir sandalyede oturarak karşılar Kahin Neo’yu ve Delphi kahinlerinin yaptığı gibi tütsü dumanını içine çekmese de, bol miktarda sigara içmeden yapamaz. Filmdeki bir başka mitolojik öğe ise ajanlardır. Kader tanrıçaları/Furiler gibi 3 kişilerdir (tek farkları erkek olmalarıdır) ve sistemin gidiş hattını (bir anlamda kaderi) devam ettirmekten sorumludurlar. Hades (Yunan mitolojisindeki cehennem) gibi sunulan gerçek dünya ve dünyayı yönetenlerin bulunduğu Olympos gibi sunulan Metacortex’in (bilgisayar uzmanlarının çalıştığı bir şirket) varlığı da düşünüldüğünde filmde kullanılan mitolojik göndermelerin birbirine ne denli sıkı sıkıya bağlı olduğu daha da ortaya çıkıyor.
İlk parçasını izlediğimiz üçlemenin devamını izleyebilmek için uykularımızın kaçtığı bugünlerde, birçoğumuzun aklında “acaba” ile başlayan sorular birikiyor. Üstelik devam filmleriyle ilgili ipuçları Matrix’in elindeki mitolojik göndermelerle yetinmeyeceğini ve sınırları giderek zorlayacağını işaret ediyor. Yani anlayacağınız, “Gerçeğin çölünde gideceğimiz daha çok yol var!”