27.06.2006

FİLMLERDE TÜMEVARIM METODU

Filmlerde “Tümevarım” Metotu

Sinema tarihi boyunca kimi dönemlerde, özellikle sansür gibi zorunluluklar yüzünden, anlatılamayanları “ima” yolu ile anlatma amacıyla “eşyalara” baş vurulduğu herkes tarafından bilinir. Film Noir’ların ünlü “sigaraları” bu konunun en iyi örneklerinden biridir. Perdeye yansıyamayan sevişme sahnelerinin yakılan sigaralarla “ima edilmesi” gibi, silah kullanmanın da bir çeşit “iktidar sembolu” kabul edilmesi de ayrıca önemli bir bilgidir. Bu tip oyunlarla çeşitli kodlar yaratılır ve bu kodların çözülmesi ile film izleyici için daha anlamlı hale gelir. Örneğin “kimin, kimin sigarasını yaktığı”, ya da “kimin, kime sigara teklif ettiği”, “benzer tekliflerden sonraki kabul veya reddetmeler”, Film Noir kültürü için oldukça önemli “imalardır”.
Çoğu zaman ilişkiler bu denli ilgi çekici ve bilindik olmamakla birlikte, eşyalara film içinde oldukça çeşitli görevler yüklenir. Eşyalar; kuşaklar boyu insanı birbirine bağlamak ve arada kurulan ilişkileri gözle görünür hale getirmek için de kullanılabilir. “Yüzüklerin Efendisi”nde yüzük bir çok karakteri birbirine bağlayan bir obje olarak önemli bir örnek olarak karşımıza çıkar. Öyle ki kuşaklar boyu bir çok karakter bu objenin peşine düşmüş, bir şekilde elde etmiş ya da edememiş ve bu objeyi kim elde ettiyse, daha önce elde edenlere ya da edeceklere benzer acılar, benzer karşı koyamamazlıklar hissetmiştir. Aynı kullanımın karşımıza çıktığı “Kaplan ve Ejderha”da da, herkesin peşine düştüğü kılıç olan “Yeşil Kader”e “saygı duyulan ve bundan sonrada saygı duyulması gereken” bir obje olarak değer verilir. Diğer bir yandan kılıç bu denli fazla insanı birbirine bağlarken, filmde sıklıkla karşılaştığımız “tarak”ta sadece iki insan arasıdaki “aşkı” sembolize ederek dikkat çeker. Jen ve Kara Bulut arasındaki aşk ilişkisini kuran ve Jen’in ,tam anlamıyla fetişistik bir nesne olduğu imasıyla sunulan tarağı sevgilisi Kara Bulut’a hediye ederken “Bana geri geldiğinde tarağı geri verirsin" der. Böylece, tam fetiş meselesinin özünde olduğu gibi cinselliğin yerine geçen “parça”, cinsellik eyleminin kendisine, yani “bütüne” referans olur. Benzer bir başka örnek “Piyano” da mevcuttur. Konuşamayan Ada’nın piyanosu ile yakından ilişkisi vardır. Piyano, Ada’nın duyulabilen sesi yerine geçer ve daha kocasını aldatmadığı anlarda bile, müstakbel sevgilisi (George) Ada’nın vücudu ile piyanoyu özdeşleştirmiş durumdadır. Öyle ki, George, Ada ile bağ kurmak için Ada’dan piyano dersleri almaya başlar ve kadın ile aralarındaki olmayan cinselliği piyanoya olan ilgisiyle ifade eder. Bir sahnede George, üzerinden çıkardığı giysisi ile imalı hareketlerle piyanonun tozunu alır ve isteklerine dair bir manidar bir atmosfer yaratır. “Piyano”da objelerle kurulan ilişkiler bu kadarla bitmez. Ada ve kızı arasındaki dengesiz fakat koparılamaz durumda olan ilişki, anne ve kızın kıyafetleri arasındaki benzerlik ile kendini dışa vurur. Fotokopiymiş gibi birbirine benzeyen elbiseler filmin ilk yarısında, anne ile kızın arasındaki bozulmaz bağları sembolize ederken, Ada’nın kalbini sevgiye açması ile kıyafetlerdeki katılıkta kırılır. Buradakine benzer bir başka örnek “Tenenbuam Ailesi”nde de karşımıza çıkar. Chas Tenenbaum, giydiği kırmızı eşofman takımın tıpatıp aynısını çocuklarına da giydirerek, çocukları ile kendisi arasında bir bağ kurar. Baba ve oğulları, yalnızca filmin sonunda, aile reisinin cenazesi sırasında, üzerindeki kırmızı eşofmanı çıkarır ve bulundukları ortama uygun bir renk olan siyah bir eşofman giyerler. “Tenenbaum Ailesi”nde, karakterleri kişilik özelliklerine göre giydirmeye, karakterlerle kıyafetleri arasında bir bağ kurmaya oldukça önem verilir. Filmde Gwyneth Paltrow’un canlandırdığı Margot Helan Tenenbaum’da giydiği kıyafetleri ile kendisini ifade eden biridir ve etrafından sakladığı sırları ile ünlüdür. “Vahşi Kedi” tarifinin kendisine uygun görüldüğü Helen’in en önemli kıyafeti ise bir kürktür. Çocukluğunun gösterildiği flashbacklerde bile bu kürkü üzerinden hiç çıkarmaz. Bir karaktere kürk giydirerek, o karakterin öykü içindeki durumunu, kişilik özelliklerini anlatma daha önce “Fight Club”ta da karşımıza çıkmıştı. Tyler Durden’ın, “Fight Club”un bir çok yerinde kürkle dolaştığını, ve “yok edilmesinden” önceki birkaç saniyede üzerindeki kürkünü çıkardığını hatırlamakta yarar var. Bu bir anlamda karakterin bütün “hayvani” özelliklerinden arındığını, koruyucu kalkanının yıkıldığı (çünkü bu sahne aynı zamanda Taylor Durden’in gerçekte kim olduğunun anlaşıldığı andır) anlamına gelir.
Almodovar’ın “Law of Desire”ında Pablo ile Antonio arasında mavi bir gömlekle bağ kurulur. Antonio’nun yeni sevgilisinin aslında kendisini sevdiğini ispatlamaya çalışırken gömleğin Pablo tarafından kendisine hediye edildiği iddiasında bulunur ve daha sonra Antonio tarafından öldürülen bu yeni sevgili öldürülmesi sırasında, Antonio’nun gömleğin bir parçasını fark ettirmeden yırtar. Polis tarafından bulunan bu parça, gerçek katilin kim olduğu konusunda film boyunca kafa karıştırır.
David Lych’te parçadan bütüne doğru ilerleyen ve “sinemada tümevarım” adını verebileceğimiz bu metodu kullanmayı seven yönetmenlerden biridir ve “Blue Velvet”ta karakterler arasında kurulan bağ, özellikle fetişistik bir anlamı olan kadifeden yapılma objeler ile vurgulanır. Bu özel nesne, aralarında sado-mazohist ilişkinin varolduğu adam ve kadın arasındaki ilişkinin sembolü mavi kadife sabahlıktır. Yönetmen son filmi “Mulholland Çıkmazı”nda da benzer bir numarayı ve Rita ve Betty arasındaki karmaşık ilişkiyi filmin en başında üzerinde “Daine’e” yazan bir kadife bornozu Rita’ya giydirerek yapar.
Ancak kıyafetler ile karakterler arasında kurulan bağdan bahsedildiğinde atlanmaması gereken çok önemli bir nokta sinemanın süper kahramanlarının giydikleri kostümlerden geçmektedir. Süper kahramanlar, özelliklerini tarif eden kostümler giyerek “kişilik ve güçlerinin özelliğine” dair bilgiler verirler. Spiderman’in örümcek ağı desenli kıyafeti, diğer süper kahramanlara nazaran daha kassız olan vücudu ile birleşince bu kahramanı daha bizden biri haline getirir. Ancak Superman için bu söz konusu değildir. Pelerini olan Superman, uçabildiği gibi, kaslı vücudu ile sürekli olarak “Sizden biri değilim!” der. Hatta öyle ki bizden biri gibi olabilmek için, insan kusurlarından biri olan göz bozukluğunu gündelik kostümüne bir “gözlük” vasıtası ile ekler. Clark Kent’in “sıradan insan” vasfı bir gözlükle vurgulanır. Aynı şekilde Peter Parker’ın da “sıradan” bir insanken gözlük kullandığını ve Spiderman’a dönüşünce gözlerindeki bozukluğun düzeldiğini hatırlamakta yarar var. Benzer eşya/ karakter ilişkisini hemen hemen tüm süper kahramanlarda görmek mümkündür.
Kıyafetler kadar, kıyafetlerle kullanılan aksesuarlarda karakterler arasında ilişki kurmak için kullanılan aksesuarlar da önemlidir. “Batı Yakası Hikayesi”nde Anitta sevgilisi Bernardo ölünce siyah bir eşarp takar ve bu eşarba çok benzer bir başka siyah eşarbı, Bernardo’ nun kız kardeşi Maria takar takmaz sevgilisi olan Tony ölür... Siyah eşarp bu iki kadın arasında sembolik (metonomik) bir bağ kurarak, uğursuzluğun bir karakterden diğerine transfer olmasını sağlar. Aksesuarlar aracılığı ile karakterler arasında kurulan bağlar için bahsedilebilecek bir başka örnek “Ucuz Roman”da gerçekleşir. Bruce Willes’in canlandırdığı karaktere babasından kalan saat, babasının ölmeden önce emanet ettiği arkadaşı tarafından kendisine getirilir ve bir saat aracılığı ile ölmüş baba ve oğlu arasında bir bağ kurulur. Benzer bir “babadan oğula aktarılarak kuşaklar arasında bağ kuran nesne” örneği Billy Ellot içinde geçerlidir. Filmde Billy, boks antrenmanlarına babasından aldığı boks eldivenini takarak gitmektedir. Fakat bu sırada tanıştığı dans hocası ile sanatın güzelliklerini keşfedip bir dansçı olması gerektiğine bir karar verir. Billy’nin takmak zorunda olduğu boks eldivenleri, aile içindeki erkekler arasında bir çeşit ataerkil miras görevi görür. Boks eldivenlerinden vazgeçip, dans ayakkabılarını tercih eden Billy aile içinde o zamana kadar alınan en radikal kararın uygulayıcısı olur.
Rosebud dendiğinde sinemaseverlerin söyleyeceği ilk şeyin “Citizen Kane” olması, filmi sinemada parça ve bütün ilişkilerinin en meşhur örneği olarak kabul etmemiz için yeterli bir sebeptir. Rosebud, filmin içinde Kane’nin çocukluk günlerine duyduğu özlemin metaforu haline gelir. Bu tip nesneler, hikayenin akışı içinde izleyiciye atılan birer yemdir. Filmin bir yerinde nesnenin (ya da konunun) ne olduğu konusunda bir gizem yaratılır ve izleyiciye filmi izlemesi için motivasyon sağlar. “Mc guffin” olarak adlandırılan bu metot izleyicinin merak duygusu ile sonuna kadar oynar. “Aşk Zamanı”da “eşyalar ve karakterler” arasında kurulan bağa özellikle dikkat çeken verilen bir diğer film olarak karşımıza çıkar. Bu filmde de “Mc guffin”den faydalanılır. Sözgelimi hikayenin kahramanlarının eşleri tarafından “aldatıldıklarının” ayrımına varmaları, eşlerinin kendilerine hediye ettiği çanta, kravat gibi hediyelerin aynı yerden alındığını anlamalarıyla birlikte olur. “Çantanın” üzerinde görsel olarak pek durulmasa da, film “elbise”lere dikkat etmemiz konusunda oldukça uyarır bizi. Filmde elbiseler “cut”larla yapılan zaman atlamalarının fark ettirmek gibi teknik görevler için kullanılmakla birlikte, öykünün içindeki “mood”un izleyiciye sunulması içinde kullanılır. Film içinde 46 kez elbise değiştiren Bayan Chow, toplam 23 çeşit elbise ile karşımıza çıkar. Kimi zaman gül, menekşe ve zambak gibi çiçek motifi ağırlıklı, kimi zaman çizgili/ kareli, kimi zaman karmaşık desenli olan kıyafetler ve bu kıyafetlerin sahip olduğu renkler, filmin içindeki kilit noktalarındaki “mood”un sunumunda da önemli bir rol oynarlar. Elbiseler üzerindeki keskin çizgiler, ya da yumuşak renkli çiçekler Bayan Chan’un ruh halinin gidiş gelişlerini görselleştirir. Benzer bir şekilde Bay Chow’ın taktığı kravatlardaki desenlerde Bayan Chan’un elbiseleri gibi, bir çeşit ruh halini dışa vurma aracı olarak kullanılır. Elbiselerin görevi kilit anlardaki ruh halini yansıtmak değildir sadece. Elbiseler, Bayan Chan’un bir parçasıdır ve onu “temsil” eden bir nesne olarak fetişistik bir önem kazanır ve bu kullanımıyla önemli birer parça olarak bütünü tamamlarlar. Filmde fetişistik bir biçimde kullanılan diğer bir nesne ise “terlikler”dir. Terlik, pembe, yumuşak kumaştan yapılma yapısıyla kadın bedenini “temsil” eder. Filmde, yaşadıkları yer itibariyle özel hayatları , özel yaşam alanları az olan kadınlar, “terliklerini götürdükleri mekan” ile kendilerine ait bir “özel yaşam alanı” yarattıklarını belli etmek isterler.
Kostüm ya da eşyaları ile hafızalarımıza yerleşmiş benzer karakterler dolup taşan sinema tarihi, karakterler ve eşyalar arasında kurduğu bağlarla, izleyicisine öykü içinde çözümlemesi için bazı kodlar sunar. Bilinçli ya da bilinçsiz kodları açmaya çalışan izleyici kimi zaman filmin içinde kaybolursa da, filmin akışı içinde kendisine sunulanlarla doğru yolu bularak huzurla salondan dışarı çıkar. Sinemayı “izlemeyi öğrendikçe”, daha çok ve daha zor çözülen kodlarla karşılaşacağız gibi görünüyor.*