27.06.2006

MATRIX 'TE "BİR İHTİMAL DAHA VAR!"

BİR İHTİMAL DAHA VAR...

Mayıs sayısı içinde yer alan “Mürekkep Testi Gibi...” başlıklı yazımda “Matrix”teki isimlerin anlamları, dinler tarihi, mitoloji, felsefe vb şeyler ile ilgili kimi ayrıntılar üzerinde durmuştum. Üçlemenin ikinci filmi olan “Matrix:Reloaded”ta benzer noktalar üzerinde duruyor, aynı sebepten bu film üzerine yazarken de benzer bir metot uygulayacağım ve öncelikli olarak isimler üzerinden ilerleyip, gittiğimiz noktaların başka hangi konularla çakıştığına göz atacağım. Yazının sonunda ise sizinle birlikte bir fal açıp, üçüncü filmde neler olabilir birkaç tahmin yapmaya çalışacağım. Filmde geçen isimlerden biri olan Merovingian ile işe başlayalım. Filmde Merovingian’ın, anahtarcının koruyucusu olduğu söylenmekte. Fransa’nın (bu karakterin Fransız aksanıyla konuştuğun unutmamak gerekir) ve Almanya’nın büyük bir kısmını hakimiyet altına alan, yükselme dönemleri İngiltere’nin Kral Arthur’una denk düşen bir hanedanlıktı Merovenjler. Efsaneye göre Merovenjlerin kurucusu doğaüstü güçlere sahip Merovee idi. (Bu kelime Fransızca kökenli, deniz kelimesinden türemekte). Dönem Hz. İsa’ya ait “Kutsal Kase” efsanelerinin de yaygınlaştığı ve karanlık çağ olarak bilinen yıllardı. Kutsal Kase/Holy Grail, İsa’nın son akşam yemeğinde kullandığı bir araç. Filmde Persephone, Merovingian ve diğerlerinin masadaki oturma düzenini göz önüne getirdiğimizde, etrafta bulunan tüm masaların düzenine aykırı olarak, Leonardo’nun “İsa’nın Son Akşam Yemeği” tablosundakine çok benzer bir düzenle oturduklarını da fark ederiz. Bu sahnenin bir yerinde Neo, kendisine yöneltilen “Şarap ister misin?” sorusuna “Hayır” cevabı veriyor. Bu “Hayır”ın devamında Merovingian’dan gelen karşılıkta bir o kadar ilginç oluyor: “Kimin vakti var ki?!” “İsa’nın Son Akşam Yemeği” meselesi Neo’nun Kahinle görüşmeye giderken geçtiği pazar yerindeki bir tezgahta, içinde İsa’nın son akşam yemeğinin resmedildiği bir oyuncak cam kürede de karşımıza çıkarak, tam anlamıyla görünür oluyor. Diğer bir yandan, Merovenjler’in ünlü “Tapınak Şövalyeleri” ile aynı soydan olduğuna dair de bir rivayet söz konusu. “Tapınak Şövalyeleri”ni kuran kişi olan “Godfroi de Bouillon” da bir Merovenj. Şövalyelerin bir kısmı, “Bafomet” veya “Bahomet” olarak adlandırılan “üç başlı, sakallı ve uzun saçlı bir puta tapıyorlar. Bu putu kimileri, Eski Mısır tanrısı “Osiris-İsis” olarak (ki filmde Osiris adı önemli bir yer tutmaktadır), yorumluyorlar.
Filmin İskandinav mitoslarına yaptığı göndermeler de küçümsenemeyecek kadar fazla. Neo’nun Merovingian’ın adamları ile dövüştüğü salonda etraftaki heykeller İskandinav tanrıları olan Odin, Thor gibi tanrılara ait. Odin gökyüzünün efendisi ve “ölüler dünyasının” kralıdır. Beyaz sakallı, yaşlı bir adam olarak betimlenir. Odin’in ayaklarının dibinde iki kurt, omuzlarında ise iki karga bulunur. İlginçtir ki, bu kargalardan birinin adı “Düşünce” diğeri ise “Bellek”tir. Bu noktada Neo ve Kahin’in ikinci filmdeki karşılaşma sahnelerinde, Kahin’in bir sürü karga beslediğini hatırlamak çok anlamlı olacak. Odin, diğerini “akıl karşılığı kurban verdiği için” yalnızca bir göze sahiptir. Salonda bulunan diğer bir heykel bir başka İskandinav tanrısı olan Thor’a ait. Thor, kızıl sakalları ile betimlenir. Sihirli bir kemer takar, ellerine eldivenler giyer ve çekiç kullanırdı. Diğer bir yandan, bir başka “İskandinavya” göndermesi de Neo’nun salondan çıkmak için kapıyı açmasıyla birlikte devasa dağların arasında kalmasıdır (Alpler). Tabi İskandinav mitoslarına gönderme yaparken, “Matrix”te kullanılan Yunan mitosları da unutulmamış. Persephone, “ölüler dünyasının” tanrısı Hades’in, delice aşık olarak yer altına kaçırdığı, bereket tanrıçası Demeter’in kızı. Filmde Matrix’i, makinelere bağlı olduğu için “yaşayamayanların/ölülerin” dünyası olarak kabul etmek mümkün.
Diğer bir yandan filmdeki “yeniden doğum/ rebirth” teması ilk filmdeki gibi ön plana çıkmakta olan önemli bir nokta. İsa gibi yeniden hayata dönmek, filmdeki bir çok karakterin (Smith, Neo, Trinty) yaşadığı bir durum. Yeniden doğum kimi zamanlarda “uykudan uyanma” anları ile karşımıza çıkıyor. İlk filmde Neo ile tanıştığımız anda bilgisayar monitöründe “Wake up/ Uyan!” yazısının yanıp söndüğünü, daha sonra Trinity’nin Neo’yu tersine çevrilmiş “Uyuyan Güzel” masalındaki gibi uyandırdığını hatırlarsak, “Matrix:Reloaded”ta karşılaştığımız “Wake up!”ların anlamına biraz daha yaklaşmış oluruz. Üstelik “Matrix: Reloaded”in sonunda Neo ve Bane’in komada olduğunu (bu da bir çeşit “uyuma/uyanma” durumu çünkü) ve daha önce Neo’nun yaşadığı uyuyamama problemi üzerine ne kadar çok diyalog olduğunu hatırlarsak, meselenin önemi iyiden iyiye aşikar oluyor. Ayrıca yenidendoğum, Matrix’te varolan reenkarnasyon gibi bir kapıya da açtığı için bu noktada çok önemli bir şey karşımıza çıkar. Çünkü buradaki reenkarnasyon, Neo’nun 6. sürüm olması ile de ilişkilendirilebilir. (İlk filmde Kahin’in Neo’ya kurabiye ikram ettiği sahnede, elinde tuttuğu tepside topu topu 6 kurabiye bulunduğunu, Kahin’in evinde karşılaştığımız Budist çocuğun 5i eğri 1 tanesi düzgün olmak üzere toplam 6 kaşıkla oynadığını ve “Matrix”in açılış sahnesinde dev puntolarla yazan 5 ve 6 rakamlarının arasındaki 0’ın içine girerek “Matrix” yazısının oluştuğunu hatırlatmadan edemeyeceğim!)
Evet! Sanırım yazımın en başında bahsettiğim falı açmanın zamanıdır. Fakat önce avuçlarımda tuttuğum 2 hapı size sunmakla işe başlıyorum. Ya mavi olanı seçeceksiniz ya da kırmızı olanı. Kırmızıyla birlikte “Matrix” ve “Matrix Reloaded”tan yola çıkılarak yapılan, “Matrix Revolution”da karşımıza çıkabileceklerin dünyasına gireceksiniz. Kırmızı hapın alametlerinin büyüsüne kapılanlar için söyleyeceklerim bitmedi; “Burada yazacaklarım, sadece birer varsayım, bir yerlerde okuduğum ya da tiyosunu aldığım bir şey değil. Bu yüzden doğrulanmayabilirler. Beni bir “falcı” kabul edin ve “fala inanmam ama falsızda kalmam” diyerek “söylenip de çıkmayanları” sevimli bir oyun olarak görün. Eğer “Filmi izlemeden ahkam kesmeye çalışanlardan hoşlanmam” ya da “Matrix Revolotion” hakkında hiçbir fikir/ ihtimal duymak istemiyorum” diyenlerdenseniz, lütfen mavi hapı seçin, filmle aranıza hiç kimseyi sokmayın ve yazının devamını okumayın. Maviyi seçenlere burada veda ediyor ve daha sonra tekrar görüşmeyi diliyorum. Kırmızıyı seçenlere ise, ek bir hizmet olarak bir bardak su ikram ederek, derdimi anlatmaya başlıyorum. Daha da doğrusu, bizi bir yere ulaştırabileceğini düşündüğü soruları sormaya başlıyorum... Mimar’ın “Eğer ben bu sistemin babası isem, o da annesidir” dediği kişi Kahin değil. Üçüncü filmde karşılaşacağımız bu yeni dişi güçte kim? Smith’in Neo’dan aldığı ve ikisini birbirine bağladığını söylediği özellik, kendi kendini geliştirebilme özelliği mi? Niçin çeşitli sebeplerle (Hamann’la uyku problemi üzerine ve Mimar’la seçimler hakkında konuşurken örneğin) Neo’ya, “hala insansın” deniyor? “The One” olmak, aslında git gide mekanikleşmek ve insan olmaktan çıkmak anlaşıldığı kadarıyla. Üstelik Hamann ile Neo’nun yaptığı ve aslında makineleri yok etmenin ne kadar imkansız olduğu, makinelerle bir şekilde karşılıklı olarak birbirlerine bağlı oldukları konusundaki tartışmanın olduğu sahnede Hamann, makinelere ihtiyaçları olduğunu ve makinelerin asla vazgeçilebilecek bir şey olmadığını söylüyor. Neo’nun diğer sürümlerden farkı, tamamiyle makineleşememesi. Bunun sebebi ise Trinity’ye duyduğu aşk. Belki de Neo tam anlamıyla bir bilgisayar programı. Belki de içinde bir kendini geliştirebilen bir bilgisayar programı bulunan bir insan. (Matrix’e girebilme yetisine sahip tüm diğer karakterler gibi!) Sisteme göre giderek makineleşmesi gerekiyor ama aşk bunu engelliyor ve bu yüzden de insan olarak kalıyor. “Matrix: Reloaded”ta, makineleri etkisiz hale getirdiği sahnede bunun bir uzantısı olabilir. İkinci filmde öncelikle ilginç olan, filmin başlarında karşılaştığımız, sürekli Neo’nun yanında bitiveren çocuk. Filmde adı söylenmeyen bu çocuğun “Animatrix”te yer alan “Kid’s Story”de “Karl Popper” olduğunu anlıyoruz. Anime’de rüyası kendini gerçeklemiş bir çocuk olarak karşımıza çıkan Popper, “rüyanın kendini gerçeklemesi” işini Neo’dan önce yapabilmiş durumda. Bu da insanı “Biraz fazla uçtum galiba!” dedirtecek, biraz sonra söyleyeceğim ihtimale götürüyor. “Matrix:Reloaded”ta Neo, toplantı yaptıkları sırada (250.000 makinenin Zion’a doğru harekete geçtiği konuşuluyor), ajanların kendilerine yaklaştığını sezebiliyor. Bu sahnenin girişinde “Kim geldi?” sorusunu yönelttiği yandaşlarından soru ile cevap alıyor: “Birinin geldiğini nerden bildin?” Benzer bir şekilde, Zion’a girdiklerinde karşılaştıkları çocuk (Popper) için Trinity Neo’ya “Bu çocuk her zaman senin nerede olduğunu nasıl bilebiliyor?” deyince, ortaya “Neo ve Popper’ın aralarında bağ olduğunu söyleyebiliriz. 6. sürüm olduğu söylenen Neo’nun başarılı olamaması halinde yetiştirilecek olan 7. sürüm müdür bu çocuk?! Tabi bu Neo’nun bir program (seçimini insanlığın kölesi olmaktan yana kullanmış bir program), ya da içinde program taşıyan bir insan olması ihtimaline dayanıyor. Belki de... Belki de... “Sadece soru soruyorsun, bizde bir tahminde bulunacaksın diye heveslenmiştik” diyorsanız, unutmayın filme göre soruların cevapları aslında önceden verildi. Yani seçimler yapıldı (Kahin bile kırmızı bir candy/şeker/hap yuttuktan sonra!), buradan sonra anlamamız gereken bu seçimleri niye yaptığımız... Şaka bir yana, insana çok güzel sorulmuş bir bilmeceyi çözmeye çalışmanın verdiği zevkle sonuca biraz daha yaklaşıyoruz. Karl Popper isminin üzerine biraz daha gitmekte fayda var. Karl Popper (“Kid’s Story”de Michael Kal Popper olarak geçiyor) Avusturyalı bir filozof. Alman işgali sırasında İngiltere’ye göç ediyor. Popper’ın Alman işgali ile ilişkili bir hayat hikayesi olması gerçekten ilginç, çünkü özellikle “Rönesans I” ve “Rönesans II” başlıklı animasyonlarda yer yer “Nazi dönemine ait görüntüler izliyorum” hissini duyuyorsunuz. Makinelerin dev inşaat araçları ile taşınıp toplu mezarlara gömüldüğü sahneler Alain Rene’nin “Night and Fog”unda yer alan arşiv görüntülerinden çıkmış gibi. “Kötü olan” (ister makine, ister insan olsun) Nazi kimliği ile özdeşleştirilebiliyor. “Kid’s Story”de Popper’ın peşine düşen ajanlardan kaçması da aynı konunun bir parçası olarak görülebilir. Benzer şekilde “Matrix”te yer alan ve ajanların Neo’yu sorgulaması sahnesinde, başına geleceklerden habersiz olan Neo’nun ajanlara “Bu gestapo ayakları bana sökmez” dediğini hatırlamakta da yarar var. Karl Popper’ın “Matrix” ve “Matrix Reloaded”ı içine alabilecek kimi sözleri de mevcut. Örneğin Bryan Magge’nin “Karl Popper’ın Bilim Felsefesi ve Siyaset Kuramı” adlı kitabından alıntı yapmakta yarar var: “Bazı kimseler en büyük arzularının ortalığın iyice silinip süpürülmesi, bir tabula rasa yaratılarak onun üzerine yepyeni bir toplum sisteminin kurulması olduğunu söylüyorlar. Geleneği yıktıkları anda onunla birlikte uygarlığında yitirildiğini görürlerse şaşırmamalıdırlar. İnsanlığın Adem’le Havva’nın başladığı noktaya geri gittiğini ya da hayvanlara dönüldüğünü göreceklerdir. (Karl Popper’ın Bilim Felsefesi ve Siyaset Kuramı, Remzi Kitabevi, s:145). Sanırım Matrix dünyasını bu şekilde açıklamakta mümkün.
Kendi adıma “Matrix:Reloaded” fırtınası içinde olup bitenlerden oldukça memnunum, ama “filmi beğenmemenin marifet kabul edildiği” ve “prim yaptığı” şu son birkaç haftada biz eğlenceli bir bilmeceyle uğraşırken televizyonlar aracılığıyla mızıkçılık yapan ve bunun bir film olduğunu unutanlara biraz sinirlendiğimi de itiraf etmeliyim. Tüm sorular yine cevap bekliyor. Sorulara cevap bulabilmek için ihtiyacımız olan seçilmiş kişi “derin bir uykuda”. Lütfen, “Wake up Neo, wake up!”