27.06.2006

SİNEMADA AYNAYA NAZIR RUHHALLERİ

Aynaya Nazır Ruh Halleri

İnsan, kendini gösteren, kendi ile ilgilenen her şeye özel bir ilgi gösterir ve anlam yüklemeyi sever. Bu yüzden aynalar bize bizi gösteren önemli nesneler olarak hayatımızda yer edinir, anlam kazanır. Örneğin ayna, “uğursuz olandır”, kırmak yedi yıl uğursuzluk getirir. Ayna, “hayırlı olmayandır”, rüyada ayna görmek “kötü” şeyler olacağına alamettir. Pamuk Prenses masalında kötü kraliçedir ayna ile içli dışlı olan kişi. Narkissos, Ekho’nun aşkını reddeder, onu küçük düşürür ve bu yüzden, cezalandırma tanrıçası Nemesis tarafından, kendinden başka kimseyi sevmeme cezasına çarptırılır. Bu cezalandırmada kullanılan araç “su”, yani bir anlamda aynadır. Çünkü Narkissos sudaki (aynadaki) aksine aşık olur ve büyük acılar çeker.
Filmler de, insanların “aynalara anlam yükleme” zaafını sonuna kadar kendi menfaatlerine kullanır. Ben bu yazı içinde film içi anlam yaratma ve karakterlere bir derinlik katma işlevi gören aynalar ve bu filmlerde karakterlerin aynalar karşısında girdikleri ruh halleri üzerinde duracağım.
Filmlerde ayna, karakterin “deliliğine”, “kötülüğüne” veya bilinmeyen bir tarafının olduğuna alamettir, bir dünyaya geçiş için bir “kapı” görevi görür. Filmlerde ayna kullanımının eski örneklerinden biri olan “The Blood of a Poet”te aynanın “öteki” tarafına geçmeye çalışan karakter, başarılı olur ve aynanın “öteki” tarafına geçer. Aynanın açıldığı yer “Dramatik Delilikler Oteli”dir. Aynaların kullanıldığı diğer bir örnek olan “Taksi Şoförü”nde de “Blood of a Poet”teki kullanıma benzer bir anlam yaratılır. Bu filmde de aynı kadraja girmek delilik alametidir. Travis’i aynanın karşısında göründüğü ünlü sahnede silahlarını kuşanıp şiddet yüklü biri olarak dünyaya açılır.
Benzer bir “başka dünyaya açılan kapı” anlamı, günümüze çok yakın bir filmden “Matrix”ten de çıkarılabilir. Filmde bir ayna gibi kullanılan gözlükler oldukça anlamlıdır. Morpheus’un gözlüğüne Neo’nun yol ayrımları yansır. Haplardan birini seçmesi gerektiğini söylediğinde Morpheus’un gözlüğünün bir camına bir renk, diğerine diğer renk hap yansır. Böylece iki ayrı dünyanın varlığını daha bu noktada Morpheus’un gözlüğünden anlaşılabilir hale gelir. Filmde Morpheus’un gözlüğüne yansıyanlar takip edildiğinde, bu sahnelerde hep bir ayrımın sembolize edildiği görülür. Ayrıca film içinde ayna ile birebir de karşılaşırız. Neo’ nun “farklı bir dünyanın” varlığını keşfetmesi anı da aynanın form değiştirmesi ile başlar ve bir cıva gibi görünmeye başlayan ayna, dünyada aslında hiç fark etmediğimiz bir düzenin hüküm sürdüğünün ispatı olduğu gibi, Neo’ nun ne kadar değişeceğinin de haberini verir...
Ayna karakteri bilinmeyen bir tarafının varlığını gizil bir şekilde ortaya koymakta da ustadır. “Tehlikeli İlişkiler” de daha ilk sahne de aynanın karşısında makyaj yapan bir kadın görürüz. Silahlarını kuşanır gibi kendisine makyaj yapan bu kadın, yani Marquise de Merteuil’in, bir anlamda ne kadar “çok yüzlü” bir kadın olduğunun ilk işaretini verir aynalar. Filmin sonunda yaptığı tüm kötülüklerin ortaya çıkması ile ayna karşısında makyajını silen Marquise, tüm silahlarını ve yüzlerini kaybeder. O artık herkesin “gerçekte kim olduğunu bildiği” bir kadındır.
“Shining” de aynalarla oynanan oyunun güzelliği, Kubrik ustanın dehası ile doğru orantılıdır. Aynalar bu filmde “delilik” merkezli bir cinayetin habercisi durumundadır. Jack’in herkesten saklanmayı uzun süre başardığı gidip-gelen dengesiz ruh halinin iyice raydan çıkacağı gerçeği ilk sinyallerini aynalar karşısında verir. Aynalar Jack’in tekinsiz ruh halini anlatmakla kalmaz, ailedeki diğer insanların tekinsizliğini de ele verir. Öyle ki bir noktada Jack’n oğlu Daniel kapıya bir yazı yazar: MURDER! Wendy’nin (Daniel’ın annesi) bu yazıyı okuyabilmesi için yazının aynaya yansıması gerekir. Aynaya yansıyan bu yazının “katil” anlamındaki Murder olduğu anlaşılır. Çocuk babasının tekinsiz halini uzun süre önce fark etmiş ama belli edememiştir. Başlı başına tekinsizlik tablosu çizen “çocukluk” metaforu film için ayrıca anlamlıdır. Filmde aynaların dilinden anlayan ve bu dilden konuşmayı başaran tek insan bu çocuktur.
“Saklı Gerçek”te de ayna önemli bir yapıtaşıdır. Aynalar ortada yalan söyleyen biri olduğuna işarettir ve tekinsiz bir atmosfer yaratır. Bütün tekinsizlikler ilk önce bu aynalarda kendilerini gösterirler. Hemen hemen bütün önemli sahnelerde kadrajda bir ya da birden fazla ayna bulunmaktadır. Filmin tekinsiz atmosferinin en önemli sebebi “şimdi şu aynalarda birini göreceğiz” korkusudur. Özellikle Claire Spencer ’in banyoda saçlarını kuruttuğu sahnede ayna gözümüze çarpacak şekilde kadraja girer ve seyirciye “banyoda bir katil var!” hissini verir. Filmde saklanan gerçek, masum bir adam olarak gördüğümüz Norman Spencer’in bir katil olmasıdır.
Bir başka “cinayet” merkezli film olan “Yetenekli Bay Ripley”de sadece aynalar üzerinden okunabilecek büyük bir öykü vardır. Etrafına türlü oyunlar çeviren Tom aynalardan kaçamaz. Film boyunca aynalarla yakın diyalog halinde olan Tom’un birden çok karakteri olduğunu anlatmak için seçilmiş mükemmel aksesuarlardır aynalar. Aynalar kimi zaman da tekinsiz bir ilişkinin ima yolu ile hissettirilmesi için kullanılır.
Ayna ,“Hücre”de Catherine ile katil Carl ve küçük çocuk Edward arasındaki ilişkinin önemli bir göstergesidir. Carl’ın zihninde karşılaştığımız Carl’ın çocukluk hali hem Catherine’e hem de polis karakterine yol gösterir. Ve bu gösterilen yol sayesinde katilin en zayıf noktası bulunur. Ve görülmeyeni gösteren ayna sayesinde kurban kızın nereye saklandığı bulunarak, kurban ölümden kurtarılır. Yani aynanın gösterdiği yol tabiri caizse yine bir “deliliğe” çıkmıştır... “Hücre”de Carl’ın tekinsizliğinin işareti olan ayna, başka bir filmde “Piano”da da kendini gösterir. “Piano”da Ada’nın sürekli gidip-gidip gelen dengesiz ruh halini anlatmak için ayna kullanılır. Ada film boyunca zaman zaman el aynasına bakıp kendini incelemektedir.
Peki neden bu kadar önemli araçlardır aynalar? Bunun tek bir nedeni yok elbette ki. Ayna kullanımlarının şimdiye kadar gelmiş geçmiş masal, rivayet ve mitlerde de karşımıza çıktığını daha önce söylemiştim. Ayna, karakterlerin iç dünyasına önemli bir derinlik katıyor. Ayna ile yüzleşen karakter “ben” ayrımını yapmaya başlayıp kendini buluyor. Acaba sorun ben ve sen ayrımını yaptıran bir nesneye karşı duyulan korku ya da tekinsizlik hissi mi? “John Malkovich Olmak” burada verilebilecek iyi bir örnek bence. Craig Schwartz artık John Malkovich’in bedenini bir kukla gibi kullanamayacağını anladığı için Malkovich’in vücudunu terk eder . Malkovich kendi benliğine yeniden kavuştuğu bu sahnede hemen aynaya doğru ilerler ve kendini aynada inceler. Bu noktada tekrar “kim olduğunu” anlar. “Ben” ve “sen” ayrımını yapar.
Ancak diğer önemli bir nokta da bu filmde ve hatta belki de yazımın içinde verdiğim tüm örneklerde aynanın “sadistik” bir biçimde kullanılıyor olması. Delip geçen, baktığımız şeyi derinlemesine görmek istediğimiz sadist tarzımız aynalar sayesinde kendimize yöneldiğinde mi bu kadar rahatsız edici oluyor. Ve ayna karşısında kendi sadist bakışı ile karşılaşıp rahatsız olan karakterler Medusa’ nın ayna gibi kullanılan bir kalkan aracılığı ile kendi bakışları ile karşılaştığında taşlaşıp kalması gibi, filmdeki karakterlerde donup kalıyor!
Deliliğin yanı sıra ayna, “Kötücül Dahi”nin varolabileceğinin de göstergesi olma özelliğini taşıyor. Kötücül bir dahi tarafından yönetildiğimiz gerçeği ile karşılaştığımız anlarda ayna ile sıkça karşılaşıyoruz. Örneğin “Şeytanın Avukatında” bir adamın bir anda hayatının ne kadar farklı olduğunu anlaması, aslında “şeytanın oğlu” olmaya kadar ilerleyen olaylar dizisinin başlangıç anının ayna karşısında başladığını görüyoruz. Kahramanımız Kevin’ın kendini öldürdüğünü sandığımız noktada, onu tekrar bir ayna karşısında buluyoruz. Sanki karakter bir ayna karşısında “günah çıkarıyor”. Her şeyi gören ayna, burada da kendini göstermiş durumda. Ayna-Şeytan ilişkisini kuran bir diğer film Angel Heart, filmde aslında şeytanın ta kendi olduğunu anlayan kahramanımızın, bu sonuçla yüzleşmesine yaklaştığımız her noktada kadrajda bir ayna vardır. Telefon etmek için kulübeye giren kahramanımız Harry R. Angel, aynaya bakarken “donup kalır”. Tanımadığını sandığı bir sürü insanı bu sırada flashback olarak görür. Daha sonra bu sırada karşılaştığı insanın kendisi olduğunu anlar. Bu anlamda, tüm gerçekleri kavrama anında yine bir aynanın karşısında olan Harry R. Angel, flashback olarak tüm insanları nasıl öldürdüğünü hatırlar. Şeytan yine kendini aynada göstermiştir. Sinemada ayna “tekinsizlik” sembolü olarak da kullanılır bu kullanımın son örneklerinden biri olan “Diğerleri”nde Grace, evde olup bitenleri ilk kabullendiği sahnede, seslerin nereden geldiğini araştırmaya başlar. Sesin geldiği odaya girer, bir bir eşyaların üzerindeki örtüleri kaldırmaya başlar. Git gide aradığına yaklaştığı için, gerilim ve dolayısı ile “tekinsizlik” artar. Ve sonunda Grace bir anda aradığını bulmuş gibi irkilir.
Karşılaştığı şey aynada yansıyan yüzüdür. Grace aradığı tekinsizliği kendi suretinde bulmuştur. Çünkü aslında aradığı kendisinden başkası değildir. Ayna yine görülemeyeni görmüş ve Grace’e ve seyirciye daha o sahneden aslında çok şey anlatmıştır. Yine benzer bir kullanım “Vanilla Sky” içinde de vardır. David Aemes’i sıklıkla aynanın karşısında görürüz. Ayna filmde yaratılmak istenen “tekinsiz” atmosfer için kullanılan en önemli silahtır. Filmin en başında aynaya koşan David Aames, tekinsiz bir şeyler olacağının ilk sinyallerini verir.
Tüm vampir filmlerinde olduğu üzere “Dracula”’da da vampirler aynada görünmezler. “Aynada görünmeme” metaforu vampirlerin ruhunun olmaması inancından kaynaklanır. “Nosfratu”da ayna yine yalan söylemez ve olmayan ruhu karşısındakine yansıtamaz. Coppola’nın Dracula’sında ayna vampirin ruhsuzluğunu yansıtır ve Dracula aynanın bir anda kırılmasını sağlar.
Bize bizi gösteren bu mistik obje, insanın olduğu kadar insanla bu derece içli dışlı bir sanat olan sinemanın da ilgi alanından çıkmayacak ve anlam yaratmada, “filmin yaratıcılarına” yardım etmeye devam edecek....