27.06.2006

Hücre ve Hücredekiler



İnceledikçe güzelleşen , derinleşen bir film “Hücre” ve bu derinliğindeki en büyük payı mitoloji ve psikanalize borçlu. Bu iki alanı birbirleri ile harmanlayarak belki de gerçekten yapılması zor bir işi başarıyor. Bende filmin çözümlemesini genel
olarak mitolojik ve psikanalitik yaklaşımları ayrı ayrı incelemeden, tam da filmin yaptığı birbirleri ile harmanlayarak yapmaya çalışacağım. Film boyunca üç kişinin zihnine giriyor ve onların düşünceleri ile karşılaşıyoruz: Edward , Carl ve
Catherine. Edward’ın yalın bir dünyası var. Filmin en başındaki sahnede çölün ortasında duran kuru bir kütüğün önünde görüyoruz onu. Korkuları devreye girdiğinde O’ da “korkulacak” bir hale geliyor. Edward’ ın zihni gösterilirken barkanlar (kum tepeleri) ile karşılaşıyoruz. Barkanlar zamanla yer ve yön
değiştiren yani hareket eden oluşumlar. ( Ana Britannica ,cilt 3, s:405) Bu anlamda Edward’ın hareket etmeyen vücudunun içinde aslında sürekli hareket eden ve korkularına göre değişen bir ruhunun olduğunu anlatmak için güzel seçilmiş bir atmosfer. Filmdeki ilk sahnede Catherine ’i üzerindeki saflık sembolü beyaz bir elbise ile siyah bir atın üzerinde , çölde ilerlerken görüyoruz... Catherine’ in kıyafeti ona bir tavuskuşu görüntüsü vermekte. Bu tavuskuşu benzetmesi boşuna değil çünkü filmin ilerleyen sahnelerinde tavuskuşunun kendisi ile de birebir karşılaşıyoruz. Sahne Yunan Mitolojisindeki Argos efsanesini hatırlatmakta. Efsaneye göre: “Argos 100 gözlü bir devdir. Hera tarafından İo’ bekçi olarak verilmiştir . Argos ineği (İo’yu ) bir ağaca bağlayarak gece gündüz gözlüyormuş. Uyuduğu zaman bile
gözlerinin hepsini kapamaz , ne kadarı kapalı ise o kadarını açık tutar bakarmış. Ama Zeus Hermes’e İo’yu kurtarmayı buyurmuş ve Hermes’ e büyülü bir değnekle
Argos’un uyumasını sağlamış ve böylece Hermes Argos’ u öldürebilmiş. Argos öldükten sonra Hera Argos’un gözlerini tavuskuşunun tüylerine yerleştirmiş.” (Mitoloji Sözlüğü, s:54) Ben bu hikayedeki uyku ve uykudan doğan savunmasızlık temasının filmin senaryosu üzerine etkisinin olduğunu düşünüyorum. Eğer Carl hastalığından kaynaklanan uykuda olmasaydı belkide hiçbir zaman Julia’nın ( yeni kurban ) yeri bulunamayacaktı. Daha sonra Catherine’in zihnine girdiğimizde beyaz renkli bir tavuskuşu göreceğiz. Catherine kendi zihnini Carl’ın çocuk halinin rahat edebileceği bir konuma getirmiş.İlk sahne Edward’ın zihni olduğu için ve Catherine’i tavuskuşu gibi hayal ettiği için , filmde Edward ve Carl arasında – belkide sadece
hastalıktan kaynaklanan- gizil bir ilişki olduğunu düşünüyorum. Bu sahnede kullanılan tavuskuşu özel bir tavuskuşu (rengi yüzünden). Çünkü tavuskuşları çok
parlak renkleri olan hayvanlar ve yaptığım araştırmaya göre beyaz olabilmeleri için köpek Valentine gibi Albino hastalığı taşımaları gerekiyor. ( Ana Britannica cilt:20 , s: 455; Büyük Larousse cilt :22 , s: 11314 ; Gelişim Hachette , cilt 11, s:3999 ) Burada da Catherine’in Edward’ın zihninin içindeyken giydiği ( tavuskuşunu andıran beyaz kostüm) ve Carl’ın zihnindeki tavuskuşu o gizil ilişkiyi tekrar karşımıza çıkarıyor.
Catherne’i getiren siyah at , satrançta kullanılan at formunda donup kalıyor. Yine Yunan Mitolojisine göre ; Vezir ateşi, Kale toprağı, fil havayı, AT SUYU temsil ediyor. (Gelişim Hachette Cilt 10, s: 3599) Böylece ileride Carl’da çok sık karşılaşacağımız su temasının Edward’da da bir karşılığının olduğunu görüyoruz. Yunan mitolojisinde satrancı Palamedes diye biri buluyor ve Palamedes bu savaştan kurtulmak için “delilik” numarası yaparak kurtulmaya çalışıyor fakat kurtulamıyor. (Mitoloji söz,1997, s: 233 ) Bu da enteresan bir olay… Çünkü filmin sonunda Edward’ın kurtulup kurtulmadığını bilmiyoruz. (Ayrıca Carl’ ında atları sevmesi ve zihninde Catherine’i bir at ile karşılaştırması da bu gizil ilişkinin bir başka işareti...)
Film boyunca üç kişinin zihninin içine girerek onların düşünceleri ile karşılaşıyoruz: Edward, Carl ve Catherine...
Edward’ ın yalın bir dünyası var. Filmin en başındaki sahnede çölün ortasında duran kuru bir kütüğün önünde görüyoruz onu. Korkuları devreye girdiğinde O’ da “korkutacak” bir hale geliyor. Edward ’ın zihni gösterilirken barkanlar (kum tepeleri) ile karşılaşıyoruz. Barkanlar rüzgarın estiği yöne doğru yer değiştiren ve aslında sürekli hareket eden oluşumlar Bu anlamda Edward’ ın hareket etmeyen vücudunun içinde aslında sürekli korkularına göre şekil değiştiren bir ruhunun olduğunu anlatmak için güzel seçilmiş bir atmosfer.
Filmdeki ilk sahnede Catherine’ i üzerinde saflık sembolü beyaz bir elbise ile siyah bir atın üzerinde , çölde yürürken görüyoruz. Catherine’ in kıyafeti ona bir tavus kuşu görüntüsü vermekte... Yunan Mitolojisinde Argos adlı bir karakter var ve efsaneye göre : Hermes’ in öldürdüğü Argos 100 gözlü bir devdir. Hera tarafından İo ’nun başına bekçi olarak verilmiştir.( yine başka bir efsaneye göre Hera Zeus’u İo’ dan kıskanmış ve ceza olarak İo’ u bir ineğe çevirmiştir.) Argos ineği bir ağaca bağlayarak gece gündüz gözlüyormuş. Uyuduğu zaman bile gözlerinin hepsini kapamaz, ne kadarı kapalı ise o kadarını açık tutar bakarmış .Ama Zeus Hermes ile İo’ yu kurtarmayı buyurmuş ve Hermes ’te büyülü bir değnekle Argosu ’un uyumasını sağlamış ve böylece Hermes Argos’ u öldürebilmiş. Argos öldükten sonra Hera Argos’ un gözlerini tavus kuşunun tüylerine yerleştirmiş. Bu hikayedeki uyku ve uykudan doğan savunmasızlığın filmin senaryosu üzerine etkisinin olduğunu düşünüyorum. Eğer Carl hastalığından kaynaklanan uykuda olmasaydı belki de hiçbir zaman Julia’ nın( yeni kurban) yeri bulunamayacaktı...
Daha sonra Carl ’ın zihnine girdiğimizde beyaz renkli bir tavus kuşu göreceğiz. ( İlk sahne Edward ’ın zihni olduğu için ve Catherine ’i tavus kuşu gibi hayal ettiği için , filmde Edward ile Carl arasında - belki de sadece hastalıktan kaynaklanan- gizil bir ilişki olduğunu düşünüyorum) Fakat o sahnede kullanılan tavus kuşu özel bir tavus kuşu ( rengi yüzünden) . Çünkü tavus kuşları çok parlak renkleri olan hayvanlar ve yaptığım araştırmaya göre beyaz olmaları için ancak köpek Valentine gibi Albinos hastalığı taşımaları gerekiyor. Burada da Catherine’ in Edward’ ın zihninin içindeyken giydiği (tavus kuşunu andıran beyaz kostüm) ve Carl’ ın zihnindeki tavus kuşu o gizil ilişkiyi tekrar karşımıza çıkarıyor.
Catherine ’i getiren siyah at , satrançta kullanılan at formunda donup kalıyor. Yine
Yunan Mitolojisine göre satranç taşlarında 4 ana figür var. Buna göre ; Vezir ateşi, Kale toprağı, fil havayı ve AT SUYU temsil ediyor. Böylece ileride Carl’ da çok sık karşılaşacağımız su temasının Edward’ ta da bir karşılığının olduğunu görüyoruz. Yunan mitolojisine göre satrancı Troya savaşı sırasında “ Palamades” diye biri buluyor. Ve Palamades Bu savaştan “delilik” numarası yaparak kurtulmaya çalışıyor fakat kurtulamıyor ve ölüyor . Bu da enteresan bir olay... Çünkü filmin sonunda Edward’ ın sağlığının iyiye gittiğine dair bir sahne izliyoruz ama tam olarak Edward’ ın kurtulup kurtulmadığını bilmiyoruz... ( Ayrıca Carl’ ın da atları sevmesi ve zihninde Catherine’ i bir at ile karşılaştırması da bu gizil ilişkinin işareti...)

Edward Catherine için ilk önce kırık dökük bir yelken getiriyor sonra sağlamlaştırdığını sandığı tekne de yine önemli bir sorun var: Oyuncak olması! (Carl ’da oyuncakları seviyor) Bu sahnenin sonunda Edward’ ın canavar hali ’ i ortaya çıkıyor ve kontrol edilemez bir hal alıyor.
Zihninin içine girdiğimiz 2. Kişi Carl... Catherine Carl ’ın zihnine ilk kez girdiğinde onu karanlık bir ortamda , hatta “yeraltı” denilebilecek bir yerde , suya düşmüş şekilde görüyoruz. Daha öncede Carl’ın kurbanını ilk kez su tankının içinde görmüştük. Yeni kurban adayı (Julia) ise ilk kez bir havuzun yanında sevgilisi ile otururken çıkmıştı karşımıza... Bu yüzden bir su birikintisinin içine düşmüş gibi yatan Catherine ’i potansiyel bir kurban gibi karşıladığını düşünebiliriz. Zaten daha sonraki sahnelerde de Carl , zihnine giren polisi de aynı şekilde bir su birikintisinin içinde gösteriyor.
Carl’ ın zihninin içindeki bu karanlık ülke, Yunan mitolojisindeki Hades’ i hatırlatmakta... “Tanrılar sevmez o küflü paslı yerleri” diyor Hesiodos ve “Theogonia” ’da söyle anlatıyor Hades ’i:

Orada yükselir yankılı konağı
Güçlü Hades ’le korkunç Persephone ’nin .
Azgın bir köpek bekler kapısını.
Amansız sinsilikler ustası bir köpek, girenlere yaltaklanır kuyruğu, kulakları ile.
Ama girenleri bir daha bırakmaz dışarı, pusuda bekleyip paramparça eder,
çıkmak için kapıya gelenleri.(Theog.767 vd)

Nitekim Carl’ ın zihnine girdikten kısa bir süre sonra siyah renkli köpeği, “Kerberos’u” görürüz. Yunan mitolojisinde Hades hem ülkenin hem de bu ülkenin tanrısının adıdır. Biraz sonrada korkunç Persephone’ i görürüz.... Kaslı, iri yarı vücudu ile “erkek” gibi bir kadındır karanlıklar ülkesinin tanrısının eşi. Peki neden “erkek gibi” bir eş?
Bence burada çok özel bir mesaj verilmeye çalışılıyor. Freud’ a göre, kızların bilinçaltında penise özenme vardır. Sonuçta her şeyi ile burası Carl’ ın zihni ve Carl , zihnindeki karanlıklar ülkesi tanrısına “erkek gibi ” olmaya çalışan, penise özenen bir eş seçiyor. Babasının “sen kadın mısın?” diye bağırarak yaptığı işkencelere tepki olarak erkekliğini ispat edecek bir eş yaratmış ve homoseksüelliğinden kurtulmuş ama bu eşi “erkek fizikli” birinden seçerek kendi homoseksüelliğini de tatmin etmekten geri kalmamış.
Carl ’ın zihnini tarif ederken kullandığım yeraltı fikrini en çok doğrulayan şey ışık. Carl’ ın zihninde dolaşırken hiç gün ışığı görmüyoruz. Homeros Odysseia ’da şöyle anlatır Hades’ i( Kirke diye biri Odysseus’a Hades’ nasıl gideceğini anlatırken...)
Geçtiğin zaman Okeanos’ u geminle,
orada Alçak Kıyı var ve Persephone ‘nin koruluğu uzun uzun kavaklar göreceksin, kısır söğütler,
derin anaforlu Okeanos’un kıyısına çek karaya gemini
sonra çık yola,Hades ’in bataklıklarına doğru,
orada Akheron, Pyriphlelegon ve Kokyjos akar,
Sytks’ten gelen sular dökülür oraya(Od.10,512 vd)

Yine Homeros Odysseia’ da “parlak güneş ışınları girmez oraya hiçbir vakit” diyor.( Od.11 ,8 vd)
Catherine Carl ’ın zihnine girdiğinde Carlı ’ın üç değişik hali ile karşılaşıyor. Çocukluğu, şimdiki hali ve “mükemmeliyeti”.Yine Freud’a göre insan kişiliğinin üç temel birimi vardır: İd , ego ve süperego (Altbenlik, benlik ve üstbenlik) . İd; kişiliğin temel sistemidir. Hayat boyu bilinçaltına itilmiş unsurlar id’te toplanırlar. Kişiliğin hayvansı tarafıdır. İd’in memnuniyeti hazza dayanır. Ana -baba ve sosyal çevrenin öğrettikleri ise kişinin süperegosudur. İd’ten gelen içgüdüsel dürtüleri bastırmak süperegonun görevidir. Özellikle bastırılması gereken dürtü cinsellik ve saldırganlıktır. Ego ise bu iki taraf arasındaki dengeyi sağlamaya çalışan birimdir. Tüm bunları filme uyarlarsak, Carl’ ın çocukluğu Carl’ ın süperegosunu temsil eder. Çünkü Carl ’ın çocukluğu hala babasının sözünü dinleyen kısmıdır. Carl’ ın şimdiki hali egonun temsilidir. Çünkü babasının verdiği zararlara tepki göstermeye çalışan bölümdür( cinayetler babaya tepkidir)Henüz çocukluk ile canavarlaşma (ben bu film için hayvanlaşma kelimesi yerine canavarlaşma kelimesini kullanmayı tercih ediyorum) arasında kalan bölümdür. Carl’ ın “en kötü” ve “en canavar” hali id ’i temsil eder. Hazza bağımlı, saldırgan ve tüm isteklerinin anında olmasını isteyen kısmıdır. Ayrıca cinselliğin en hayvanca yaşandığı bölümdür.

Catherine 2. Kez Carlın zihnine girdiğinde yine yeraltına iniyormuş gibi. Beyaz köpek Valentine ’ı yanına çağırıyor ve kendisini Carl’ a götürmesini söylüyor. ( bu arada köpeğin adının Valentine olması ve Carl yakalandığında vücudundan 14 tane halka çıkarılması da çok enteresan...) Çocuk Carl ortaya çıkıyor birden ve küçük bir eve giriyor. Bu ev bana Yurttaş Kane’ deki Rosebud hikayesini hatırlattı. Kane’ de elindekini(içinde su bulunan ve ters çevirince kar yağıyormuş gibi gözüken süs eşyasını kastediyorum ) düşürüyor. Bu süs eşyasının içinde küçük bir ev var . Kane ölmeden önce bu eşya kırıyor ve ölürken Rosebud diyerek ölüyor. İleride Rosebud ’ın Kane’ nin çocukluğunu simgeleyen bir “kızağın” adı olduğunu öğreniyoruz. Ben çocuk Carl’ ın içine girdiği evi , genelde bu süs eşyalarının içinde kullanılan şekildeki evlere benzettim . Yurttaş Kane ’deki Rosebud’ ı çağrıştırması için Hücre’ de bu evin kullanıldığına ve Carl’ ın acılı çocukluğunu sembolize ettiğine inanıyorum.
Carl ’ı bu evin içinde yıkadığı tabakları kurularken görüyoruz . Tabaklardan biri düşüp kırdığı için yine babasının işkencelerine maruz kalıyor. Belki de çocukluğundaki “titiz ve dikkatli” olma zorunluluğu yüzünden zihninde her şeyin kirlisini yaratıyor. Gerçek hayatındaki titiz olma zorunluluğu kendine temiz / saf beyaz köpeği seçerek, öldürdüğü kadınları temizleyip çamaşır suyu ile beyazlatarak babasına kendini beğendirme isteğinden meydana geliyordu. Buna tepki olarak ta gerçekteki her “temiz” nesneye karşı zihninde “kirli” bir nesne yaratıyor. Gerçekteki temiz/ beyaz köpeğin yerini zihinde kirli/ siyah köpek alıyor.( Ve ancak Catherine evcil bir hayvanı var mıymış diye sorduktan ve beyaz köpeği getirttikten sonra Carl’ ın zihnine beyaz köpek Valentine girebiliyor.) Babası, Carl kuklalarla oynadığı için onu “kadın” olmakla suçluyor. O da kadın olmadığını ispatlamak için “kendini zincirleyerek” kendini tatmin ediyor. Aynı anda karşısındaki monitörden kızın ölüşünü izliyor. Daha sonraki sahnelerden birinde kızın ölmek üzere iken “baba beni kurtarmayacak mısın?” , “çok acıyor baba...” diyerek ölmemek için çırpındığını görüyoruz. Ama daha önce bunları izleyerek kendini tatmin etmişti. Böylece babasına karşı erkekliğini kanıtlıyor. Yine de kadınlara tecavüz etmeyişi veya tatmin sırasında kadınlara “dokunmayışı” ,Carl’ ın homoseksüalitesinden kaynaklanıyor.
Ayrıca aggressor ile özdeşleşmeye başlıyor. (yani korkulanın -babanın- yerine geçerek korkulan nesneden artık korkmama) Daha sonraki sahnelerde polis Carl ’ın beynine giriyor. Carl polisi kurak ,tarla gibi bir yerde karşılıyor. Polis yerde suyun içinde yatıyor ve arkasında yerde toprağın üzerinde oturan üç kadın görüyoruz. Ve kadınlar sıra ile konuşuyorlar...
----- Yarım uykulu benim oğlum
-----Babası onu benden aldı
-----Büyük mesele
-----Onun ruhu yok
Buradaki kadınlar Carl’ ın annesinin temsilleri. Ben bu sahneden Carlı’ ın annesinde en az babası kadar sorunlu bir kişiliği olduğu sonucunu çıkarıyorum. Bu üç kadın Carl’ ın annesinin bölünmüş karakterini temsil ediyorlar.
Polis Catherine ’i bulduğunda Catherine hala potansiyel kurban durumunda bence. Boynundaki demir tasma bunun işareti ama bir yandan da Carl sanki kendine yeni bir Persephone yaratmak istermiş gibi... Kendi gibi Catherine ’i de sırtından zincirlemiş . Catherine ’in kıyafeti siyah ve yüzünde demir bir mask var. Carl’ ın id’ i Catherine’ i zihnindeki “kirli” yansımaya çevirmiş bu siyah kıyafetle. Catherine Carl’ ın zihnini gerçek dünya sanmaya başlamış durumda. Sahnenin sonunda polis bu dünyanın gerçek olamadığını anlatmayı başarıyor ve Carl’ ın gerçek dünyada kurbanlarını öldürdüğü yerin (su deposu) zihnindeki yansıması olan odaya geliyoruz. Odanın içinde aynı su depolarının oluğu yerdeki gibi bir su tankı var ve Julia’ nın zihindeki yansıması bu su tankının içinde yüzüyor(bu sahneden Carlı ’ın kurbanlarını -kadınları- kötü insanlar olarak görmediğini , onları cezalandırmak için öldürmediği sonucunu çıkarıyorum. Zaten filmin devamında Carl ,Catherine’ in zihnine geldiğinde bir “kuş” hikayesinden bahsediyor. Kuşu babasının yapabileceği kötülüklerden kurtarmak için gömdüğünü anlatıyor. Babasının yapabileceği şeyler çok daha kötü iken Carl bir anlamda onları bu eziyetlerden kurtarıyor). Aynı odada Carlın kurbanlarını izlediği monitöründe bir yansıması var. havada , içinde Julia’yı görebileceğimiz bir küp duruyor. Polis etraflarındaki işaretleri hatırlıyor ve geri dönmeleri gerektiğini söyleyip Catherine’ in elindeki chipe basarak geri dönmelerini sağlıyor. Bu sahneden sonra Catherine Carl’ ı kendi zihnine getiriyor. Catherine içinde ev olan ve ters çevirince kar yağıyormuş gibi gözüken cam küreyi görüyor.
Catherine çocuk Carl’ ı havuzlu bir yerde karşılıyor. Bu su obsessionu olan birini rahatlatmak için düşünülmüş bir ortam... ( Aslında daha önceden Carl’ ın kurbanlarını hep havuzun ya da su ile ilişkili yerlerin etrafında gördüğümüzü hatırlarsak Catherine’ in Carl’ ı potansiyel bir kurban olarak gördüğünü de düşünebiliriz. Zaten filmin sonunda Carl’ ı öldürmesinin manalarına daha sonra ayrıca değineceğim...*) Aynı o süs eşyasının içi gibi yukarıdan -kar yerine- çiçek yaprakları düşüyor.
Catherine çocuk Carl’ ı karşıladığında ( yani Catherine ‘in zihnine girdiğimizde ) Meryem ana kıyafetine bürünmüş durumda... Catherine Carl ile konuşmaya başladığında kadrajın altında çiçek motifleri oluşmaya başlıyor. Ve motifler giderek artıyor. Bu sahnede Catherine ve Carl’ aynı çerçeveye koymak yerine ayrı ayrı çerçevelere yerleştiriyor. Bu anlamda bu iki insanı ayrı kadrajlarla ortaya koymak Carl ile Catherine’ in ayrı dünyaların insanları olduklarını ve bundan sonrada bir araya gelmeyeceklerinin işareti. Catherine ’in motifleri altta , Carl’ ınkiler üstte.
Catherinde aşağıdan ilerleyen motifler Catherine ‘i kadrajda çokfazla sıkıştıramıyor. Ama aynı şey Carl için geçerli değil. Carlın üstünde kadraja giren motifler Carl’ı kadrajın içinde sıkıştırıyorlar. Böylece Carl’ın giderek artan çaresizliği iyice kendini belli ediyor. Çocuk Carl “seninle kalabilir miyim?” derken de motifler artıyor . Çocuk Carl ile Catherine arasında ilişki yakınlaşmaya başladığında motifler artmaya devam ediyor. Ama Carl’ın “seninle kalabilir miyim?”sorusuna hayır cevabını almasından sonra motifler giderek azalıyor ve yok oluyor. Bu bir anlamda çocuğun id’ten( canavardan) kurtulma umudunun kalmadığının da göstergesi...
Ortamdaki havuzdan Carl’ ın id’ i çıkıyor birden. ( Bu sahne Carl ’ın hastalığının, Carl 6 yaşındayken vaftiz törenindeki su altına itilme olayı ile kuluçka döneminden çıkmasını da bir anlamda doğruluyor.) Çocuk Carl ile ilgilenirken Meryem ana kostümü giyen Catherine, Carl’ın id ile savaşırken siyah , savaşçı kostümlerine benzer bir kıyafet giyiyor. Peki niye Meryem Ana figürü ? Bence bu Catherine’ in zihin okuma işlevini tanrı , bu işlevin ortaya çıkmasını sağlayan kendisini de Meryem ana gibi görmesi ile ilgili. Sadece tanrıya özgü bir özellik olan zihin okuma Catherine’ in sahip olduğu bir şey... Daha önce Catherine’ in kabusu olduğunu sonradan anladığımız sahneye geçişte Catherine’ in elinde üzerinde el falı okumakta kullanılan çizgilerin bulunduğu bir yastık görüyoruz. Bu Catherine’ in zihin okuma ve insanları - kader gibi- yönlendirme ve hatta belki de yönetme isteğine karşılık geliyor.
Catherine Carl ’ın id’ ini cezalandırırken onu çarmıha gerer gibi kollarından ve bacaklarından okla vurduğunu görüyoruz. Daha sonrada kalbine bir ok atıyor. Ama canavar hali buna rağmen ölmüyor çünkü O sadece Carl ’ın bütününün bir parçası... Bütünün bütün parçalarını yok etmek gerekiyor ve Catherine - Çocuk Carl’ ında isteği ile- çocuk Carl’ı aynı vaftiz törenindeki gibi suya gömüyor ve öldürüyor... Ama niye?? Neden kızın (Julia) yerinin bulunacağını anlamasına rağmen neden Carl’ ı kendi zihnine getirerek ölmesini sağlıyor. Carl’ ın cezasının ne olacağına karar vermesi gereken kişi o olmaması gerektiği halde neden Carl’ ın id’ ini O cezalandırıyor ve Carl ’ı öldürüyor? Bunun iki türlü açıklaması geliyor aklıma : Ya Catherine’ e Meryem ana olmak yetmiyor ve tanrılaşmak istiyor... (Birde ayrıca Carl’ ın İd’ ini öldürmeye çalışmaya başladığı anda “benim krallığım ve benim kurallarım!” diyor ve öyle saldırıyor.) Ya da Carl ’ın zihnini gördüğü için o da Carl’ ı babasından korkmaya başladı ve Carl’a daha fazla zarar vermemesini sağlamak , Carl’ ı korumak (!) istedi. Aynı Carl’ın ,kadınları babasının zulmünden kurtardığı gibi.... Açıkçası iki ihtimalde bana çok kuvvetli geliyor... *