26.06.2007

Zodiac

"Bu filmi neden sevmedim?" sorusu "Zodiac"tan çıktıktan sonra beynimde çınlayan tek soruydu.

Seven'a aşık, "Fight Club"a tapan, hatta zamanında "Panic Room"u bile savunmuş biri olarak bu sefer derdim neydi?

Gerçek öyküdeki davanın incelenme sürecindeki saçmalığını mı heyecanlı bir izleyici olarak içime sindirememiş, yoksa görmeyi beklediğim Fincher kadrajlarını mı görememiş ya da filmin "plot" zamanının yüzyıllarca sürmesine mi bu kadar çok bozulmuştum?

Senem İşmen, Sinema Dergisi'nde bu ay yayınlanan yazısında izleyicilerin genel tepkisinin "Zodiac"ı ya çok sevmek ya da hiç haz etmemek şeklinde bir tepki olduğunu bizlere özetliyor. İşmen'e göre, uzun zamandır güzel bir film izlemedim hissi içinde çırpınan biz sinemaseverler için "Zodiac", "çölde bir vaha"! Bu anlamda kendisine sonuna kadar katılıyorum. Uzun zamandır izlemeye değer bir şey bulamadığımız bir çölün kızgın kumlarında kaybolmuş, yürüyüp duruyoruz. Evet, bu bakışla "Zodiac" her şeye rağmen bence de bir vaha. Amma velakin, "The Game", "Seven" ve "Fight Club" gibi, herkese film izleme zevkini bol keseden dağıtan filmleri bir araya getiren kümenin dışında (kaldı ki "Panic Room" bile biraz zorlarsak bu kümenin bir ihtimal elemanı olabilir!) "Zodiac" kendisine başlı başına ayrık bir küme oluşturuyor. Tamam, bu kadar riskli durumların içine balıklama atlayan Fincher gibi cesuryürekleri büyük bir hayranlıkla izliyorum fakat bana göre bu tarz değişikliği genel bir çizgi değişikliğinin işareti değil, filme özel, bir kerelik bir durum ve Fincher, tıpkı anlattığı katilin yolundan gidebilmek için "Zodiac"ı "tarzsız/tarzdışı/tarzüstü" bir film olarak çekti.

Robert Graysmith'in "Zodiac" ve 2002 çıkışlı devamı olan "Zodiac Unmasked: The Identity of America's Most Elusive Serial Killer Revealed" romanlarından uyarlanan senaryosu ile film, 60 ve 70'ler süresince işlenen birçok cinayetin hemen akabinde polise ve basına Zodiac imzalı mektuplar yollayan bir katilin hikayesini anlatıyor. Bu mektuplarda kimliğini çeşitli şekillerde yaptığı şifrelemelerle gizleyen katil, kendini Zodiac olarak adlandırmakta ve cinayetleri ne kadar büyük bir zevkle işlediğini anlatmaktadır. Neredeyse Karındeşen Jack zamanından beri basınla ve polisle bu derece dalga geçen bir katil olmamıştır. Bir katilin ömrünüzü elinizden alması için illa ki sizi öldürmesi gerekmez. Zodiac'ın peşine düşen herkes, ister polis isterse basından olsun tüm hayatlarını Zodiac'a adamış insanlara dönüşür, bir anlamda da kendi hayatlarından olmuş hale gelirler. Zodiac, peşine düşen herkes için ancak "elle dokulup, gözle görüldüğü" zaman kurtulunacak bir obsessyondur. Ancak, cinayetlerin gerçekten de bu mektubu yazan kişi tarafından mı işlendiği hatta Zodiac'ın tek bir kişi mi yoksa onunla birlikte olan (hatta onu taklit eden) birkaç kişi mi olduğu soruları bir bir ortaya çıkar. Üstelik gelen bu mektupların yine tek bir kişinin elinden çıktığı mi yoksa farklı kişilerce mi yazıldığı da bir türlü anlaşılamamaktadır. Bu çözülemez durum karşısında polis, durumu çözebilmeye bir adım daha yaklaşabilmek için katilin tek bir kişi olduğuna ve mektupların da Zodiac isimli bu katile ait olduğuna karar verir. El yazısı analizinden yapılacak kimlik tesbiti ile katil yakalanacaktır. Okuyucu koltuğundan bakınca teoride her şey "yapılabilir" görülüyor değil mi? Fakat filmi izleyen sizler biliyorsunuz ki, gösterilen bütün çabalar boşa çıkacak ve Zodiac işlediği cinayetler yanına kar kalarak çözülemez bir dava olarak raflarda bir dosya haline gelecektir.

Yazının sonuna yaklaşırken nihayet iç hesaplaşmamı bitirmiş ve ilk satırlarda sizinle paylaştığım sorular için toplu bir cevap bulmuş olmanın verdiği hafiflikle başbaşayım. Fincher'ın derdinin "zaman" mevhumu ile oynamak olduğu çok açık olsa da artık rahatlıkla söyleyebilirim ki, beni en çok rahatsız eden şey filmi "gereksiz uzun" bulmam değildi aslında. Hatta görmeyi hevesle beklediğim Fincher kadrajlarını görememek ya da gerçek öyküdeki davanın incelenme sürecinde Amerikan polisinin yol yordan bilmeyen sorgulama sistemine duyulan tahammülsüzlük de değildi beni rahatsız eden. Beni rahatsız eden "Zodiac"ın, tıpkı anlattığı katil gibi, Fincher sineması içinde sadece bir kereliğine izleyeceğimiz "tarzsız/tarzdışı/tarzüstü" bir "ayrık küme" örneği olmasıydı. Yine de Fincher bir ihtimal bu ayrık kümeye başka elemanlar eklemeye kalkarsa kendisinin büyük bir hayranı olarak bu kümede vereceği örnekleri takip ederim. Ancak yine de dönüp dönüp arkama bakmam, o diğer kümenin bana verdiği hazda aklımın kaldığı anlamına gelir, değil mi?

Gökçe İSPİ TURAN